Mahir YUKSEL
2 min readNov 5, 2019

Bir gerceği soylerken insan bu dünyaya karşı olan sorumluluklarını da hatırlamalıdır. Bir gercegi naklederken ki bu bir ölüm fermanı da olabilir, en temiz duygunun eseri olan salt bir sevgi sözcüğü de olabilir. Ne olursa olsun insan bir gercegi naklederken bir organ naklediyormus gibi rikkat ve özenle gerçekleştirmelidir. İnsanin bu noktada isleyebileceği en büyük günah ise birbirine kayıtsız kalmasidir.

İşte bu noktada tam da orada o kayıtsızlık anında Galile etkisi ortaya çıkıyor. Korkağın, cahilin ve hainin kesiştiği etkiden bahsediyorum. Korkak, gerçekle yüzleşmeyi reddediyor, Cahil, gerçeği idrak edemiyor ve kucumsuyor. Hain ise kendi emelinin peşinde gerçeği tahrif ediyor ve saptiriyor.

İyiliğin ve umudun 21.YY hedefleri arasında yer almadığını herkes biliyor artık. Ne medeni bilimler, ne siyaset bilimi ne ilmi-iktisat ne de tarih müfredatında zarafet, merhamet, inayet gibi dünyanın dönmesini sağlayan bireysel hasletlere yer verilmiyor. Sonuçta üzülmemek için uzenlerin çağı…

Netice itibariyle 21.YY’ı elimize yuzumuze bulaştırdık.Simdilerde herkes kendisini kendisinden terkedip gitmekten bahsediyor. Ah! Mars olmasa bile Venüsteki yeni mustemlekemize…

Plütonu hiç düşünmedik çünkü biz plütonu gezegenlikten çıkardıktan sonra Plüton güneş etrafinda hiç tam tur dönmedi. İnsan da böyle işte kırılınca her şeyden vazgeçiyor.

İnsan sonra kurduğu hamağın hayallerinde sallanıyor, merak ettiği onca şeyin esiri oluyor.Zamanı durdurmak istiyor ama yelkovanin bile akrebe bir hasedi var ondan sen de nasibini alıyorsun. Aklını bırakıp yüreğini kullanıyorsun hatta yuregini merdiven yapıyorsun onlarca samimi sözden oluşan cümlelerden kelimelere iniyorsun. Aradığın an yakalanıyor, sarsildigin an düşüyor, sordukca susuyorsun…

Gerçeği soylemekten seni alıkoyacak tek şey soğuyan gunesin bu soluk mavi noktayı yarı yolda bıraktığı gündür!