Gelecek Sanrısı

Mahir YUKSEL
3 min readOct 4, 2019

--

Uyanık bir kişinin, kendi dışında var sandığı ancak gerçekte olmayan olguları algılaması, yaşamasına sanrı diyoruz. Bilgi bombardımanına tutulduğumuz bu çağda net bir davranış, net bir tutum ortaya koymak çoğu zaman insanlık için çok zor bir durum.

Geçmiş çoktan geçti, bugüne dair defteri her batan güneşin ardından kapatıyor ve geleceğe dair amansız bir yolculuğa yelken açıyoruz. Geleceğimize dair bazılarımızın en ufak bir fikri bile maalesef yok. Harari bu durum ile ilgili;

“Milyonlarca insan gelecekle ilgili herhangi bir araştırma lüksünden yoksun çünkü yapılacak daha önemli işleri var: Çalışmak, çocuklara bakmak, yaşlı anne babalarla ilgilenmek gerekiyor. Fakat maalesef tarih affetmiyor. Siz çocukların yemesi içmesi, kılık kıyafetiyle meşgulken insanlığın geleceği karara bağlanırsa ortaya çıkan sonuçlardan ne siz muaf tutulursunuz ne de çocuklarınız” diyor.

Harariye göre dünya hızla bir dünya devleti olmaya doğru gidiyor ve ulus devletlerin ve sınırların gittikçe önemini kaybettiğini savunuyor. Fakat Hararinin atladığı şey büyük devletlerin baskıcı politikalarıyla desteklediği küreselleşme tamamen yeni bir dünya sistemi olarak karşımızda duruyor. Bu, insanlık tarihinde daha önce eşi görülmemiş bir kopuşun adıdır.

Küreselleşme bu noktada milli egemenliği esas alarak örgütlenmiş bulunan ulus devlet kavramını, insanların kendi kaderlerini milli politik mekanizmalar ve kurumlar çerçevesinde belirleme hissiyatını yok etmeye çalışmaktadır.

Kısacası küreselleşmeye yön veren aktörler zaman içinde konumlarında değişiklikler yaşamış, ulus devletler güçlerini kaybederken, ulus ötesi şirketlerin önemi artmıştır. Aslında ulus devletler, ulus ötesi şirketler ve uluslar arası malî kuruluşlardan sonra üçüncü sırada yer almaya başlamıştır.

Günümüzün sanal ekonomisi, faiz sistemini kullanarak hep ileriye yönelik umutları satın alıyor ve fiyatlıyor. Bu süreç kötü yönetildiğinde de kriz ortaya çıkıyor. Buna en güzel örnek Fransız monarşisinin yıkılması örneğidir. Fransız devriminin nasıl geldiği tarih derslerinde madde madde anlatılır, insan hakları, aydınlanma, liberte, egalite, vesaire. Ama işin arka planı o kadar da basit değil. Kralın sonunu getiren zincirleme olayları başlatan şey, aslında tek bir şirketin ve onun ortaya çıkardığı krizin kötü yönetilmesiydi: Mississippi Şirketi.

18.YY başlarında yaşanan bu hadiseler küreselleşme ekolü için de aynı tehditleri barındıyor. Herhangi bir merkez bankası olmayan, resmi kuruluşlarla vs ilişiği olmayan herhangi bir durumda hesap sorulabilecek bir muhatap bulunmayan yeni bir paradan(bitcoin vb.) yeni bir küresel ekonomik modelden bahsediyoruz.

Küreselleşmenin aynı zamanda finans sektörü dışında en büyük odağı üniversiteler. Üniversitelerde ise bu değişimi zorlayan en önemli güçlerden birisi teknolojidir. Bu bağlamda modern eğitim sistemlerinde ve üniversitelerde de köklü değişiklikler yaşanmaktadır.

Teknolojik gelişmeler, insanları insanlaştırmak yerine her geçen gün köleleştiriyor. Küresel güçler teknolojiyi, gelişmiş ülkelerin diğer ülkeleri istila aracı olarak görüyor çünkü teknoloji araç olmaktan çıkıp amaç haline gelmeye başlamış bulunmaktadır. Bu durum insanlarımızda yabancılaşma, yalnızlaşma, bireyselleşme gibi olumsuz etkilere yol açmaktadır.

Ted Kaczynski masum insanları yaralayan ve öldüren bir deliydi fakat geleceğe yönelik endişelerinin bir kısmı gerçek olabilir mi ? Kaczynski manifestosuna “Sanayi Devrimi ve sonuçları insan ırkı için bir felakete dönüştü.” ibaresiyle başlıyor. Sövüp saydığı teknoloji 1990’ların ortasına, yani akıllı telefonlardan, Twitter’dan, Facebook beğenilerinden ve satın almalarınızı kolaylaştırmak için geliştirilen algoritmalardan önceye ait. Yazı boyunca “distopya” kelimesine rastlanmamasına rağmen Kaczynski geleceğin bir çeşit Philip K. Dick veya Handmaid’s Tale senaryosu olmadığına, distopik geleceğin uzun zaman önce başladığına inanıyordu. (Hala hapisteki hücresinde bunu düşündüğünü varsayabiliriz.) Bilgisayar ağları, kitle iletişim medyası, modern sağlık sistemi, böcek ilaçları ve kimyasallar; kısaca Sanayi Devrimi sonrası ürünlerin gezegeni mahvettiğini söylüyor. Manifestonun bir parçasının başlığı, “Teknolojinin ‘Kötü’ Yanları ‘İyi’ Yanlarından Ayrılamaz.”

Kısacası belirli bir çağda veya toplumda gerçeğe uymayan, mantıklı düşünceyle veya tartışmayla değiştirilemeyen inançlara sanrı diyoruz. Küreselleşmenin getirdiği değişim atmosferi, hyper connected world algısı belki de bir sanrıdır !

--

--